Öğrenciysen 40 paralık adamsın !
Cumhuriyet öncesi İstanbul’da tramvay taşımacılık hakkını Belçikalı bir şirket elinde tutuyordu. Cumhuriyet ilan edildiğinde artık özgür bir ülkedeydik ve ülkemizde iş yapan bütün o yabancı firmalarla Cumhuriyet Türkiyesi bir kez daha masaya oturdu.
Denildi ki ; “Artık o dönem bitti, artık karşınızda özgür ve bağımsız bir ülke var. Yeni yapılacak şartnamelere benim de koyacaklarım var, benim de dediklerim olacak. Sadece sizin dedikleriniz değil ! Bizim de artık haklarımız var. Türkiye Cumhuriyeti ile yeniden anlaşmak isteyen, şartlarımızı kabul edecek, etmeyenler bu masadan çekip gidecek !”
Ardından İstanbul’da tramvay taşımacılık hakkını elinde bulunduran Belçikalı şirketin önüne şartlar konuluyor. Şirket konulan tüm şartları kayıtsız, şartsız kabul ediyor. Bu şartların içinde yer alan maddelerden birisi de ; tramvaya binen yolculardan öğrenci kimliğini gösterenlerin tam bilet ücreti değil yarım bilet ücreti ödeyeceğidir. Belçikalı şirket bu şartı da kabul ediyor.
İstanbul’da tramvaya binen öğrenciler artık kimliklerini göstermeye başlıyorlar. Fakat kraldan daha çok kralcı olan bir biletçi bir gün; “Ben öğrenci kimliği, emir filan anlamam. Herkes aynı ücreti ödeyecek. Tam para ödeyecek !” diye direterek öğrencilerden tam bilet ücreti alamaya çalışıyor.
Bir öğrenci ; “Hayır diyor, hayır… Siz kendinizi nerede sanıyorsunuz. Burası Türkiye Cumhuriyeti, bizim de haklarımız var. İmzaladığınız o anlaşmaya göre bu kimligi gösterdiğim için tam ücretin yarısı kadar ücret ödemeliyim” diye biletçiyle münakaşa ediyor.
O yıllarda tam bilet seksen para, öğrenciler için ise yarım bilet parası yani kırk para… İşte kırk paralık adam lafı da tam oradan geliyor… Hani böyle insanları aşağılamak için söylenir ya oysa kırk paralık adam öğrenci demektir. Okuyan, aydınlanan insan. Hele ki bu 40 para hakkı için Cumhuriyetin kazanımlarını geri çevirmeyen, savunan insan demektir “Genç”.
Münakaşanın ardından büyük olaylar yaşanıyor tramvayda. Belçikalı şirket, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne geliyor. İstanbul Emniyet Müdürlüğü, Sansaryan Handa’dır o yıllarda. (Cumhuriyet’ten önce Sansaryan Han, işgal kuvvetlerinin ana kumanda binasıydı, Sirkeci’de)
Belçikalı şirket diyor ki; “Bu öğrenci milleti tramvaylarda sorun çıkartıyor, kavga çıkartıyor, anarşist bunlar… Her tramvaya birer memur koyun.” Ve ne gariptir, ne acıdır ki Belçikalı şirketin bu isteği kabul ediliyor ve her tramvaya birer sivil polis memuru konuluyor.
Ama öğrenciler haklarını savunmakta kararlı. Tarih 15 Kasım 1924. İstanbul’daki bütün öğrenciler şu kararı alıyorlar ; o gün, tüm öğrenciler duraklardan tramvaya binecek ve biletçiye kırk para uzatacak. Eylem bu…Bu kadar, başka da ne olabilir ki zaten… Cumhuriyetimizi, geleceğimizi emanet ettigimiz, hele ki okuyan üniversite öğrencisinin eylemi baska ne olabilir ki zaten ?
15 Kasım 1924, İstanbul’un tüm tramvay duraklarında öğrenciler tramvaylara biniyor. Harbiye tramvay durağında tramvaya binen ögrenciler, biletçiye kırk’ar para uzatıyorlar. Biletçi kabul etmiyor, bir itişkakış oluyor ama öğrenciler kararlı… “Hayır ! Burası Türkiye Cumhuriyeti’dir artık. Benim hakkım bu, bunu kabul edeceksin.” itişkakış derken vatman tramvayı durduruyor. Tam da durdukları yerde tesadüfen bir tamir işi vardır ve Belçikalı şirketin sahibi ve yetkilileri de orada tamir işçilerinin başında durmaktadır.
Öğrenciler tramvaydan aşağı indiriliyor ve o işçilerle şirket yöneticileri tarafından dövülmeye başlanıyorlar. Üstelik bunla kalsa iyi… Kalabalığın içinden iki el silah sesi geliyor… Herkes kaçışıyor ve 40 paranın neden olduğu ilk öğrenci eyleminden geriye, yerde kanlar içinde yatan iki öğrenci ile eli silahlı bir polis kalıyor.
Bugün toplu taşımalarda öğrenci kimliğinizi gösterip indirimli ücreti ödüyorsunuz ya ; Cumhuriyet O’dur işte… Ama bunu bugüne kadar kaç öğrenci biliyor ki ? Kaçınız bundan haberdarsınız, kaçınız ?
Sunay Akın’ın anlatımından derlenmiştir.